Dünyanın Yönünü Okuyamazsak Kendi Ülkemizde Türkçe Sipariş Verince Aç Kalabiliriz
Ne zamandır görüşmediğim bir arkadaş ile Taksim'de buluşup akşam yemeği yiyecektik. Trafiğe kapatılan ve oteller/kongre bölgesi olan alanda, bir otelin altındaki kafetarya-restorana oturduk. Biraz serinledikten sonra atıştırmak için bir şey sipariş vermek istedik, gelen garson kız Türkçe bilmediğinden bizi anlamadı. Arkadaşımın birinci yabancı dili Fransızca olduğundan ve de yan masamızda Fransızlar sipariş verdiğinden Fransızca ile şansını denedi. Ama garson yine anlamadı. Meğerse Fransızca bilen garson başkaymış, "İngilizce lütfen" deyince İngilizce olarak peynir tabağı istemeyi başardık. Tabii kızın bize "Peynire mi ihtiyacınız var" diye sormasını sorun saymıyorum.
Dünyada fazla örneği olmayan şeylerin yaşandığı bir ülkede olmaktan çoğunlukla mutluluk duyuyorum, ama her zaman değil. Kendi ülkemde kendi dilimle sipariş verememek düşündürücü idi. Belki de çoğu kişinin aşina olduğu, benim ilk kez karşılaştığım böyle bir durumu burada yazmamın bir nedeni daha var. Küreselleşen ve emeğin fazlasıyla ucuzlaştığı, gittikçe daha seyyar, gezici olduğu bir dünyada yaşadığımızı artık anlamamız gerekiyor. Arkadaşımla Türk iş dünyasını, bürokrasiyi, düzenlemeleri, yasakları konuşuyor, tecrübelerimizi paylaşıyorduk. Gerek özel kurumlarda gerek kamuda pek çok kişinin yeni dünyaya ayak uyduramadığı görüşümüzü aramızda paylaştıktan sonra siz okurlarla da paylaşmak isterim.
Artık daha çok kişi ucuza çalışmaya razı, bizim tahminimizce Rus veya Bulgar olan garsonlar sadece yabancı dil bildikleri için bu restoran ve otelde istihdam edilmediler. Daha ucuza çalışırken işlerini de olabildiğine iyi yapıyorlardı ondan. Bu gerçeği göremiyoruz, gelişmiş ülkeler Ar-Ge ve teknoloji yönetimine odaklanırken gelişmemişler çok ucuz işgücüyle yatırım çekmeye çalışıyorlar. Biz ise artık az gelişmiş bir ülke değiliz, sadece fiyat tabanlı rekabet etmeye çalışarak bir şey başarmamız zor. Üstüne üstlük, bazı şeyleri engellemek veya teşvik etmek için etkisiz bariyerler kuruyor, yasaklar koyuyoruz. Halbuki yasaklar ve bariyerler deliniyor. Dolaysız vergi toplayamıyoruz, o yüzden dolaylı vergilere yükleniyoruz, hatta işgücüne ciddi vergi yükü bindiriyoruz.
Nereden nereye geldik. Artık Avrupa'nın tekstil işlerini ele geçirmekle yetinecek bir ülke olmamalıyız, her aşamada akıllı davranmalıyız. Arkadaşımın aktardığı bir başka örnek iyi bir tekstil firmasının 12 milyon avroluk makineleri alırken 200 bin avrodan tasarruf edip bunların çalışmalarını rapor edecek bir sistemi kurmamasıydı. İşte böyle hatalar yapmamalıyız, bugün birçok üretici gerçek maliyetini bilmiyor, ya da yanlış biliyor ve bu da iflasa kadar gidebilen süreci başlatıyor.
Artık herkes her işe talip! "Türkçe anlamıyorum diyen" garson Türk'e hizmet etmek istiyor, Kuzey Avrupalı Madrid'de domuz döneri satıyorken Türk işçisi iş ve ücret beğenmiyor, işvereni gelişmeleri doğru yorumlayamıyor.
Dünyada fazla örneği olmayan şeylerin yaşandığı bir ülkede olmaktan çoğunlukla mutluluk duyuyorum, ama her zaman değil. Kendi ülkemde kendi dilimle sipariş verememek düşündürücü idi. Belki de çoğu kişinin aşina olduğu, benim ilk kez karşılaştığım böyle bir durumu burada yazmamın bir nedeni daha var. Küreselleşen ve emeğin fazlasıyla ucuzlaştığı, gittikçe daha seyyar, gezici olduğu bir dünyada yaşadığımızı artık anlamamız gerekiyor. Arkadaşımla Türk iş dünyasını, bürokrasiyi, düzenlemeleri, yasakları konuşuyor, tecrübelerimizi paylaşıyorduk. Gerek özel kurumlarda gerek kamuda pek çok kişinin yeni dünyaya ayak uyduramadığı görüşümüzü aramızda paylaştıktan sonra siz okurlarla da paylaşmak isterim.
Artık daha çok kişi ucuza çalışmaya razı, bizim tahminimizce Rus veya Bulgar olan garsonlar sadece yabancı dil bildikleri için bu restoran ve otelde istihdam edilmediler. Daha ucuza çalışırken işlerini de olabildiğine iyi yapıyorlardı ondan. Bu gerçeği göremiyoruz, gelişmiş ülkeler Ar-Ge ve teknoloji yönetimine odaklanırken gelişmemişler çok ucuz işgücüyle yatırım çekmeye çalışıyorlar. Biz ise artık az gelişmiş bir ülke değiliz, sadece fiyat tabanlı rekabet etmeye çalışarak bir şey başarmamız zor. Üstüne üstlük, bazı şeyleri engellemek veya teşvik etmek için etkisiz bariyerler kuruyor, yasaklar koyuyoruz. Halbuki yasaklar ve bariyerler deliniyor. Dolaysız vergi toplayamıyoruz, o yüzden dolaylı vergilere yükleniyoruz, hatta işgücüne ciddi vergi yükü bindiriyoruz.
Nereden nereye geldik. Artık Avrupa'nın tekstil işlerini ele geçirmekle yetinecek bir ülke olmamalıyız, her aşamada akıllı davranmalıyız. Arkadaşımın aktardığı bir başka örnek iyi bir tekstil firmasının 12 milyon avroluk makineleri alırken 200 bin avrodan tasarruf edip bunların çalışmalarını rapor edecek bir sistemi kurmamasıydı. İşte böyle hatalar yapmamalıyız, bugün birçok üretici gerçek maliyetini bilmiyor, ya da yanlış biliyor ve bu da iflasa kadar gidebilen süreci başlatıyor.
Artık herkes her işe talip! "Türkçe anlamıyorum diyen" garson Türk'e hizmet etmek istiyor, Kuzey Avrupalı Madrid'de domuz döneri satıyorken Türk işçisi iş ve ücret beğenmiyor, işvereni gelişmeleri doğru yorumlayamıyor.
Yorumlar